Kraliçenin Pireleri – Tarık Tufan


İsmini -özellikle son zamanlarda- sıklıkla duyduğum ancak kendisini okuma fırsatını bir türlü bulamadığım yazar: Tarık Tufan.

Bir akşam bir arkadaşımın kitaplığında Bir Adam Girdi Şehre Koşarak’ı görünce içimdeki merak depreşti. Oracıkta arkadaşımdan ödünç olarak rica ettim kitabı. İçimde depreşen merakı bastırmak adına kitabı heyecanla okumaya başladığımda yaralarımın yeniden kanayacağını tahmin edemezdim. Tanışmamız bu şekilde oldu.

Sonra bir kitabını okuyup beğendiğin, hatta bazı cümlelerini zihnine kaydettiğin yazarın diğer kitaplarını okuma isteğiyle ve korkusuyla yine deneme türündeki bir kitabını okumaya başladım: Kraliçenin Pireleri.

Kitap, adını Descartes’in; sorgulayan, irdeleyen, beyni çatlarcasına düşünen Descartes’in Kraliçe Christina ile yaşadığı anlatılan ilginç bir hikâye üzerine yazılan yazıdan almıştı. Bana kalırsa bir şeylere özlem vardı kitapta; insanların daha hassas, daha nazik, daha hoşgörülü ve daha samimi olduğu çağlara büyük bir özlem. Şehirlerin böyle soğuktan kaskatı hallerine bir sitem; merhametli ve dokunaklı zamanlarına özlem…

Bazı filmlerin iç burkan sahneleri vardı kitapta; bazılarınınsa trajedisi… Gecekondu mahalleri ve buraların yoksul insanları vardı. Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden sızan acılar, utançlar, pişmanlıklar vardı. Biraz ölüm biraz da bunlara benzeyen ya da benzemeyen şeyler vardı.

Belki kitapları okuma sıram yanlıştı. Önce Kraliçenin Pireleri’ni okumalıydım. Kitap güzeldi, okumaya değerdi ama Bir Adam Girdi Şehre Koşarak kadar değil. Yine de anlatan adamın içli ve samimi olduğunu hissediyordunuz.

Olumsuz olarak neler söylenebilir diye düşünüyorum, birincisi: Altıncı baskısını yapmış bir kitap nasıl bu kadar yazım yanlışı barındırabiliyor? Bu kitabın incelemesini yapan, yanlışlarını düzelten hiç mi kimse yok? İkincisi ise: Kitabı okurken bazı yerlerinde Amerikan filmi izliyormuş hissine kapılıyorsunuz, keşke böyle olmasaydı.

Sanırım bu kadarı yeterli. Son olarak kitaptan bir alıntı:

“Descartes, Kraliçe’ye belirli günlerde gidip felsefe dersleri veriyordu. Anlatılanlara göre Kraliçe bu dersleri yatağına uzanarak dinliyordu. Çoğu zaman da çıplak olarak. Sadece bununla da kalmıyordu. O dönem Avrupa’sında yaygın olan pireler sarayda da kendini gösteriyordu. Kraliçe çıplak halde uzanmış felsefe dersleri dinlerken, zanaatkarlara yaptırdığı altın-gümüş karışımı bir topla üzerine gelen pireleri vurarak öldürüyordu.
Descartes rasyonel düşünmeyi, metodik şüpheyi anlatırken, Kraliçe çıplak yatıyordu….
Descartes bütün ruhunu alev alev saran “cogito ergo sum” önermesinin dayanaklarını haykırırken kendinden geçmiş bir halde, Kraliçe üzerindeki pireleri kovmaya çalışıyordu.
Zavallı Descartes!…”* (sayfa 12)

*TARIK, Tufan(2011). Kraliçenin Pireleri, Profil Yayıncılık, İstanbul.

+ Henüz yorum yok

Yorum Yaz